Güzel Sözler

TEVHİD

Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâ­kimsiz[1] olur? (Sözler sh: 49)

kkk

Başını kaldır, kendini tanıt­tırmak isteyen fa’al ve kudretli bir Zâtın hârika işlerine bak. Sen başıboş olmadığın gibi, bu hadi­seler de başıboş olamazlar. (Şualar sh:109)

kkk

Birşeyden herşeyi yapmak ve herşeyi birtek şey yapmak, herşeyin Hâlıkına[2] has bir iştir. (Sözler sh: 61)

kkk

Güzel bir çiçeğin dakik prog­ramını küçücük bir tohumunda derc etmek,[3] bü­yük bir ağacın sahife-i a’mâlini,[4] tarihçe-i hayatını, fihriste-i cihâzâtını[5] küçücük bir çekirdekte mânevî kader kalemiyle yazmak, nihayetsiz bir hikmet kalemi işlediğini gösterir. (Sözler sh: 66)

kkk

Evet, kemik gibi bir kuru ağacın ucundaki tel gibi incecik bir sapta gayet münakkaş,[6] müzeyyen[7] bir çiçek ve gayet musannâ[8] ve2 murassâ[9] bir meyve, elbette gayet san’atperver, mucizekâr[10] ve hikmettar[11] bir Sâniin[12] mehâsin-i san’atını[13] zîşuura[14] okutturan bir ilânnamedir.[15] (Sözler sh: 68)

kkk

Bir elmayı halk edecek,[16] elbette dünyada bütün elmaları halk etmeye ve koca baharı icad etmeye muktedir olmak gerektir.

Baharı icad etmeyen, bir el­mayı icad edemez. Zira o elma, o tezgâhta dokunuyor. Bir elmayı icad eden, bir baharı icad edebilir...

Bugünü halk eden, kıyamet gününü halk edebi­lir ve baharı icad edecek, haşrin icadına muktedir bir Zat olabilir...

Herşeyi yapamayan hiçbir şeyi yapamaz. Ve birtek şe­yi halk eden herşeyi yapabilir. (Sözler sh: 79)

kkk

Şu acip âlemin elbette bir müdebbiri[17] ve şu munta­zam memleketin bir mâliki, şu mükemmel şehrin bir sahibi, şu musannâ[18] sarayın bir ustası vardır. Biz çalışmalıyız, onu tanımalıyız. Çünkü, anlaşılı­yor ki, bizi buraya getiren odur. Onu tanımazsak kim bize medet verecek? Dillerini bilmediğimiz ve onlar bizi dinlemedikleri şu âciz mahlûklardan ne bekleyebiliriz? (Sözler sh: 279)

kkk

Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. Ve o usta, herşeyi idare eden yalnız odur. Hiçbir cihetle noksaniyeti yoktur. Bize görünmeyen o[19] usta, bizi ve herşeyi görür ve sözlerini işitir. Bütün işleri mucize ve harikadır. Bütün bu gördüğümüz ve dillerini bilmediğimiz şu mahlûklar onun memurlarıdır. (Sözler sh: 280)

kkk

Şu zîhayatı halk etmek[20] ve ona Rab olmak, bütün kâinatı kabza-i tasarru­funda[21] tutmak lâzım gelir. (Sözler sh: 295)

kkk

Eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlakın[22] memuru olmazsa ve nisbeti o Kadîr-i Mutlaktan kesilse, o vakit o zer­reye herşeyi görür bir göz, herşeye muhit[23] bir şuur vermek lâzımdır. (Sözler sh: 296)

kkk

Eğer herşey Kadîr-i Mutlaka verilmezse, birtek Allah’a mukabil, nihayetsiz, belki zerrât‑ı kâinat adedince[24] ilâhları kabul etmek gibi, yüz de­rece muhal[25] içindeki bir muhali mevcut kabul et­mek gibi bir divanelik hezeyanına[26] düşmek lâzım gelir. (Sözler sh: 297)

kkk

Kâinat baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen[27] ve gayelerle müsmirdir[28] ve mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar vazifelerle muvazzaftır[29] ve evâmir-i İlâhiyeye[30] musahharlardır. (Sözler sh: 386)

kkk

Semâda yıldızları kadar, ze­minde çiçekleri kadar berâhin-i tevhid[31] görünüyor, okunuyor. (Sözler sh: 387)

Bir köyde iki müdür, bir şe­hirde iki vali, bir memlekette iki padişah bulunsa, intizam zirüzeber[32] olur ve insicam[33] hercümerce dü­şer.[34] Halbuki, sinek kanadından, tâ semâvat kan­dillerine kadar, o derece ince bir intizam  göze­tilmiş ki, sinek kanadı kadar şirke[35] yer bırakılma­mış. (Sözler sh: 389)

kkk

Sizin âzâlarınız içinde en kıymettar göz ve kulaklarınızın mâliki kimdir? Hangi tezgâh ve dükkândan aldınız? Bu lâtif, kıymettar göz ve kulağı verecek ancak Rabbiniz­dir. Sizi icad edip terbiye eden Odur; bunları size vermiştir. Öyleyse yalnız Rab Odur. Mâbud da O olabilir. (Sözler sh: 416)

kkk

Rızkınız yerin hayatına bağlıdır. Yerin di­rilmesi ise, bahara bakar. Bahar ise, şems[36] ve ka­meri[37] teshir eden,[38] gece ve gündüzü çeviren Zâtın elindedir. Öyleyse, bir elmayı bir adama hakikî rızık olarak vermek, bütün yeryüzünü bütün mey­velerle dolduran o Zât verebilir. Ve O, ona hakikî Rezzak[39] olur. (Sözler sh: 418)

kkk

Tahavvülât-ı zerrat,[40] Nakkaş-ı Ezelînin[41] kalem-i kudreti, kitab-ı kâinatta yazdığı âyât-ı tekvîniyenin[42] hengâmındaki[43] ihtizâzâtı ve cevelânıdır.[44] Yoksa, maddiyyun[45] ve tabiiyyunların[46] tevehhüm ettikleri gibi tesadüf oyuncağı ve karışık, mânâsız bir hare­ket değildir. (Sözler sh: 547)

kkk

Herbir zerre, eğer memur-u İlâhî olmazsa ve Onun izni ve tasarrufuyla hareket et­mezse ve ilim ve kudretiyle tahavvül etmezse,[47] o vakit herbir zerrenin nihayetsiz bir ilmi, hadsiz bir kudreti, herşeyi görür bir gözü, herşeye bakar bir yüzü, herşeye geçer bir sözü bulunmak lâzım ge­lir. (Sözler sh: 549)

kkk

Madem şu kâinat ve mevcudat var ve içinde ef’­al[48] ve icad var. Hem madem muntazam bir fiil fâ­ilsiz olmaz, mânidar bir kitap kâtipsiz olmaz, san’­atlı bir nakış nakkaşsız[49] olmaz. Elbette, şu kâinatı dolduran ef’âl-i hakîmânenin[50] bir fâili[51] ve yeryüzü­nün mevsim be mevsim tazelenen hayretfezâ[52] nu­kuşlarının, mânidar mektubatının bir kâtibi, bir nakkaşı vardır. (Sözler sh: 566)

kkk

Bütün yıldızları elinde tutma­yan, birtek zerreye Rab olamaz.  (Sözler sh: 591)

kkk

Sinek kanadından tut, tâ semâvat kandillerine[53] kadar, bir sinek kanadı kadar şerike[54] yer yoktur ki parmak karıştırsın. (Sözler sh: 598)

kkk

Bütün mevcudat, bütün zerrat, bütün yıldızlar, herbiri Vâcibü’l-Vücudun[55] ve Kadîr-i Mutlakın vü­cub-u vücuduna[56] birer burhan-ı neyyirdir.[57] Bütün kâinattaki silsilelerin herbiri Onun vahdaniyetine[58] birer delil-i kat’îdir. (Sözler sh: 605)

kkk

İşte, ey nankörlük içinde kendini başıboş zan­neden bedbaht gafil! Bu derece hadsiz lisanlarla kendini sana tanıttıran ve bildiren ve sevdiren bir Kerîm-i Zülcemal, tanımak istenilmezse, bu lisan­ları susturmalı. Madem ki susturulmaz, dinlemeli. Gafletle kulağını kapasan kurtulamazsın. Çünkü sen kulağını kapamakla kâinat sükût etmez, mev­cudat susmaz, vahdaniyet şahitleri seslerini kes­mezler. Elbette seni mahkûm ederler. (Sözler sh: 669)

kkk

Bir zerreye hakikî rab olmak için, bütün yıldızlara sahip olmak lâzım gelir. Hem, Otuz İkinci Sözün İkinci Mevkıfında izah ve ispat edildiği üzere, se­mâvâtın halk ve tesviyesine[59] muktedir olmayan, beşerin simasındaki teşahhusu[60] yapamaz.

Demek, bütün semâvâtın rabbi olmayan, birtek insanın simasındaki alâmet-i farika[61] olan nakş-ı simâvîyi[62] yapamaz. (Sözler sh: 682)

kkk

Bu çiçek kimin turrası ise, kimin sikkesi ise ve kimin mührü ise ve kimin nakşı ise, elbette bütün zemin yüzündeki o nevi çiçekler Onun mühürleridir, sikkeleridir.[63] (Sözler sh: 682)

Devamlı bekleriz...
 
Daha sitene birden fazla ziyaretçi göndermiş olan hiç link yok!

Senin linkin burada olsun mu?
O zaman buraya kaydını yaptır:
=> Kayda git
 
Şimdiye kadar 5804 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol